İkilem
Hayat; bir çok yol ayrımları olan uzun bir yolculuk. Birbirinden farklı onlarca yoldan geçtiğin. Kimi zaman yolun meşakkatiyle tükendiğin kimi zaman da meşakkatli yollara rağmen devam edebildiğin. Kimi zaman da o yolda kaybolmuş hissettiğin. En zoru da kaybolmuş hissetmek değil mi? Hayatımızda ki ikilem de burada başlıyor. Zor yollardan geçseydim, çıkmaz sokaklara girseydim fakat kaybolmuş hissetmeseydim dedirten cinsten bir duygu bu. Çünkü kendini bir ikilemin içinde bulmuş insan aynı zamanda kaybolmuş insan değil midir? Kararsız kalmak, iyi veya kötü bir eyleme geçememek kişiyi tüketmez mi? Kendinize bir bakın en son hangi ikilemin içinde sıkışmış hissettiniz?

Dikkatle bakarsanız yaşadığımız olayları çok dar bir perspektiften değerlendiriyoruz. Bu nedenle yaşadığımız olaylara farklı görüşle bakamadığımızdan çözüm de bulamadığımız gibi daralıyoruz ve bunalıyoruz. Bu duyguları yaşayan birinin kendine sorması gereken ilk soru "Başkalarının zihinleriyle mi yaşadığım olayı değerlendiriyorum?". Cem Karaca'nın "Namus" şarkısında söylediği gibi:
"Düştüm mapus damlarına öğüt veren çok olur. Toplasam o öğütleri burdan köye yol olur."
Farkında mısınız bazen sırf kendimiz olamadığımız için ikilemlerimiz içinde sıkışıp kaldığımızın? Şunu bir anlayalım herkes kendi penceresinden değerlendirir hayatı fakat iyi haber şu ki bu sizin hayatınız ve seçimlerinizden siz sorumlusunuz. Başkalarının nasihatleriyle onların tecrübeleriyle bir seçim yaparsanız "keşke"leriniz çok olur. Bu nedenle ilk farkında olmanız gereken duygu çevrenizdeki insanların sizi bir seçime doğru yönlendirmeye çalışması olmalıdır. Eğer çevrenizde böyle insanlar varsa ve manipülasyona açıksanız size tavsiyem farkında olun ve onlardan uzaklaşın. Herkes hayatı farklı şekilde tecrübe eder. Ve herkes hayatı olayları farklı şekilde algılar. Önemli olan sizin ne düşündüğünüz.
Diğer bir soru ise "Bu yaşadığım olaya şuan düşündüğümden farklı nasıl bir değerlendirmede bulunabilirim?" olmalı. Neden? Çünkü seni ikileme sürükleyen o duygular seni bir seçim yapmaya zorluyor. Ve biliyorsun ki her seçim bir vazgeçiştir. Bununla beraber sen de bir seçim yapamıyorsun. Çünkü seçim yapmaya zorlandığın bu duygulardan hiçbiri seni tatmin etmiyor. Edecek olsaydı zaten kendini bir ikilemin içinde bulmaz ve sıkışmış hissetmezdin.
İnsan içinde bir ikilem yaşadığı zaman hiçbir yere gidemiyor. Hayatın "an"larından kopuyor ve içinde sıkıştığı duyguyla hayatını bir hapishaneye çeviriyor. Bu enerji kaosu içinde ki insan maalesef hayatında hiçbir farkındalık yaşayamıyor. İnsan hayatında yaşadığı ikilemlerin sorumlusu. Ve bunu yalnızca kendisi değiştirebilir.
Can Dündar bir yazısında şöyle der:
"Düşünmeyi öğrendim.Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.Sonra sağlıklı düşünmenin,kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim."
Bu böyledir. Yaşanılan ikilemin içinden çıkmanın yolu kişinin o duygulara karşı düşüncelerini tekrar gözden geçirip ona başka bir perspektiften bakabilmesine bağlıdır. Ancak bu şekilde onu kısıtlayan sıkıştıran duygulardan arınabilir.

Peki nasıl başka bir açıdan bakmayı sağlayabiliriz? Bunu sağlamanın ilk yolu kendi içinizde bir yolculuğa çıkmanız. Ve hayatınızda değiştiremediğimiz ikilem duygusunu aslında sizin orada tuttuğunuzu farketmeniz. Evet sıkıştınız evet zor geliyor kendinizi bir seçim yapmak zorunda hissediyorsunuz. Ama farkında mısınız seçim yapmamak da bir seçimdir. Hayatın akışına tefekkür ile sebat etmek de bir seçimdir. Bizi sıkıştıran duyguları dramatize etmeden onları sadece olduğu gibi kabul etmek de bir seçimdir. Bazen durmak da bir seçimdir. Yaşadığınız "an"da ki kararsızlığı ve bir seçim yapmayı hedef gibi görmeyi bırakıp sadece bu 'an'ın getirdiklerine teslim olmak da bir seçimdir.
Ve sonuç olarak ikilemlerimiz içinde vereceğimiz kararın sonucunda eylemlerimizin bizi iyiye, huzura ve mutluluğa götüreceğini düşünmemiz en büyük yanılgılarımızdan biri. Hayatımızda her duygu geçici olduğu gibi kişiyi sıkıştıran her duygu da geçici. İnsan hiç bir zaman seçim yapmak zorunda hissetmediği zaman özgür kalabilir. Aslında sınırsız seçeneği olduğunu fark ettiğinde ve bakış açısını değiştirdiğinde özgür kalabilir. Bununla beraber ikilem yaşanılan kaotik durumu mevcudiyetine atfetmek kişiyi sadece mutsuz eder hayatın güzelliklerine gözlerini kapatmasına neden olur. Yaşadığımız ikilem ve bize sıkışmış hissini yükleyen bütün duyguları kabul ve tasdik etmeden o kaosun içinde ki saklı fırsatı görebilmemiz mümkün değil.
Eckhart Tolle "Şimdinin Gücü" adlı eserinde bu durumu şu şekilde ifade eder.
"Hiçbir çıkış olmadığında, yine de daima onun içinden bir geçiş yolu vardır. O yüzden acıya sırt çevirmeyin. Onunla yüzleşin.Onu bütünüyle hissedin. Onun hakkında düşünmeyin. Eğer gerekiyorsa onu ifade edin,ama zihninizde onunla ilgili bir metin yaratmayın. Tüm dikkatinizi bu hisse verin,ona neden olmuş görünen kişiye,olaya ya da duruma değil.Zihnin acıyı sizin için bir kurban kimliği yaratmak için kullanmasına izin vermeyin.Kendiniz için üzülmek ve başkalarına öykünüzü anlatmak sizi ıstıraba saplanmış halde tutacaktır. Histen kaçamazsınız hissin içinden geçmelisiniz."
Ve evet hayat uzun bir yolculuk. Bu yolculukta yaşadığımız kararsızlıklar ve ikilemler aslında bize hakikati göstermek için büyük birer fırsat. Önemli olan bir düşünceye saplanıp karar vermeye çalışmak değil önemli olan o düşünceye nasıl yaklaştığımız. Ve benden sana bir tavsiye arkadaşım ne zaman kendini sıkışmış hissedersen derin bir nefes al ve bak gökyüzüne. Varlığını onurlandır varlığını sev. Ne zaman ikilemlerin seni sıkıştırırsa orada dur ve tepkisiz kal. Yorum yapma. Kabul et bütün kararsızlıklarını. Akışa güven teslim ol mevcudiyetine. Kendin için en iyisini en güzelini iste ama zorlama hayatı. Hayatta kendini zorladığın bütün seçimler su gibi yolunu bulacaktır. Kendine rengarenk bir pencereden bakabildiğin bir gün dilerim. Bir sonraki yazıma kadar hoşçakalın.
Yazar:Sueda Torun